Hiç Gençlerden Mentorluk Almayı Düşündünüz mü?

Entre-pire
4 min readJun 3, 2018

Aramızda stajyer ya da yeni mezunlar ile çalışanımız muhakkak vardır. Bu kitlenin bir takım davranışlarına karşı “napıyor lan bu değişik?” tepkileri her ne kadar bastırılmaya çalışılsada, mimik ve jestlerden ortada bir anlaşmazlık olduğu belli olmakta.

Linkedin ve IK bloglarında yeni jenerasyonları tanımak isteyen için sürüyle makale mevcut (belki sizde bir tane yazdınız). Ancak bunların kaçı bizim jenerasyonumuz tarafından yazılmıştır? Ya da kaç tanesi gerçekten derine inerek bir gence “ya hacım sen nasıl bir şeysin anlat dinleyelim!” diyebilmiştir?

Bu noktada rahatsızlık duyduğum bir trendi paylaşmak istiyorum:

Yeni olan her şeyi gençlerle iliştirip, bunların olumsuz etkilerini bizim üzerimize yıkılıyor. Dinamik bir çağda yaşadığımız gerçeği görmezden gelinerek gençler için sürekli isteyen ve doyumsuz bir profil çiziliyor.

Şimdiki gençlerin elinden telefon düşmüyor, hiç susmuyor, sürekli mesaj, sürekli fotoğraf çekiyor, anı yaşamıyorlar vs. vs.

Bu eleştirileri yaparken, iletişim ve paylaşımın her dönem bir ihtiyaç olduğunu ve içinde bulunduğumuz dönemde bu ihtiyaçların daha hızlı şekilde giderilebildiğini unutmamamız gerekiyor. Eleştiren kişiler ile aramızdaki tek fark kaynaklarımızın daha çeşitli oluşu.

Eğer gerçekten gençleri tanımak ve daha iyi bir iş birliği oluşturmak istiyorsak bazı şeyleri onların ağzından duymak gerekiyor. Benimle başlamaya ne dersiniz?

Aşağıdaki tanımlamalar tamamen kendi öz eleştirimden yola çıkarak derlenmiştir:

Soft skiller’in geliştiğini söyleyebiliriz. Neredeyse her yerde karşımıza çıkan Youtuber’lar ve diğer sosyal medya fenomenleri ve takipçilerinden gördüğümüz kadarıyla kendini iyi derecede ifade eden bir kitle var. Etrafınızda küçük çocuğu olan aileler varsa ebeveynlerinden “Ay nerden öğreniyorlar bu lafları” şaşkınlığını görmüşsünüzdür. Çekimserlik ve utangaçlık dah az hissediliyor.

Geç olgunlaşıyoruz. Eğitim sisteminin bunda rolü çok büyük, zira 24–25 yaşına kadar okuldayız, sonrasında iş bulma ile beraber kendi hayatımızı kurmaya kalkışıyoruz ama çok geç değil mi? Öğrencilik dönemindeki bekar evi tarzını bundan hariç tutmak istiyorum çünkü o dönem arkada bir aile sigortası az ya da çok var. Bugün 25 yaşına gelmiş bir erkek pek çok pratik kabiliyetten ve hayat tecrübesinden yoksun bir şekilde hayata başlıyor. Yüksek lisans eğitiminin zorunlu hale geleceği iş dünyasını hayal ettiğimizde yaş bareminin daha genişlemesi muhtemel.

Yukarıdaki karakterleri hatırlarsınız. Döneme damga vurmuşlardı ve dizideki ilişki sarmalı çok geniş kitlenin ilgisini çekiyordu. Tek başına bu dizi değil elbette ancak değişen toplum dinamiklerinin etkisini gençlerin üzerinde görmek mümkün. Değer algıları zedelenmiş, ilişkiler çok farklı boyutlara taşınmış durumda. Reel-sanal arası dengeyi sağlamak bizden sonraki nesiller için daha zor olacak. İş hayatındaki etkisini ise işi sahiplenmek ve iş yerine karşı hissedilen aidiyet duygularındaki azalmayla görebiliriz.

Öğrenmeye karşı direnç gösteriyoruz. Yine okul ile ilişkilendirmek mümkün: Neredeyse ömrünün yarısını okula ve bir otoriteye ayıran beynin öğrenmeye karşı hevesini koruması ne kadar mümkün olabilir? Tercih edilecek yol öğretmek yerine yol göstermek olmalı. Gençlere iş ortamında belirli ölçülerde sorumluluklar verilip kendi öğrenimi için imkan oluşturulmalı.

Customer Directives Orchestrator, Relational Creative Administrator, Customer Interactions Officer, Investor Accountability Planner…

Yukarıdaki title’ları daha önce duymuş muydunuz? Ya da okuduktan sonra “bu ne lan?” dediniz mi?

Yukarıdaki ünvanlar genç jenerasyonu tatmin etmek için bulundu. Tamam, gençler kurumsal hayatta bir takım işler başaracak ya sonra? Title ve itibar ihtiyacı gençlerin aşılması gereken en önemli problemlerinden. Üniversite eğitiminde gençler kendi aralarında daha rekabetçi ve daha acımasız mücadele içerisindeler. Hocalar ve iş dünyası bunu ne kadar körüklüyor bilemiyorum ancak staj dönemlerinde yapılacak ufak bir gözlem bu gerçeği gözler önüne serecektir. İşi aldıktan sonra ise her başarıda övgü ve pohpohlanmak ruhumuzun temel ihtiyacı. Bu sebeple title kovalamak kendi meclisimizde yadırganmıyor.

Not: Yukarıdaki ünvanlar ve daha fazlası için link

Gençlerin çalışma ile ilgili bir sıkıntısı yok. Sıkıntı duvarlar ile. Sınırlama konulduğu hissiyatı üzerimizde baskı unsuru oluşturmaya tek başına yetiyor. Girişimciliğe karşı artan ilginin de bir sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Kurumsal hayatta ise bunun karşılığı freelance çalışma isteği. Ofislerin gereksizliği ve plaza hayatının getirdiği sınırlamalara maruz kalmadan çalışma isteği yükselen bir trend.

İş hayatına bakışımız aslında tamamen bu değil. Hayatı yaşamak öncelik halinde, bugün etrafınızdan da göreceğiniz bir çok ülkeden göçüp alakasız bir iş yapma hikayesi mevcut. Arkasında her ne kadar başka sebeplerde olsa, hayat amacımız iyi bir iş, iyi bir eşten ziyade mutlu yaşamak üzerine kurulu.

Yukarıda belirttiğim özellikler aslında ters psikolojinin ürünü. Tecrübe ve birikimine güvendiğimiz büyüklerimiz yukarıdaki eksiklik/zaaf/farklılıklarımıza yoğunlaşarak değer üretimi noktasında maksimum faydayı umarım bizden alır.

Sizlerde gençlere yönelik tespitlerinizi yorum kısmında paylaşır mısınız?

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--